Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
# 2. Toprak Tipleri # 2.1. Zonal Topraklar # 2.1.1. Kahverengi Orman Toprakları # 2.1.2. Kızıl Kahverengi Podzolojik Topraklar # 2.1.3. Kızıl Renkli Akdeniz "Terra-Rossa" Toprakları # 2.2. Azonal Topraklar # 2.3. İntrozonal Topraklar # 3. Toprak Erezyonu # Özet # Değerlendirme Soruları # Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar
Türkiye'nin Toprak Özellikleri
Yazar
Prof.Dr. Selâmi GÖZENÇ
1. Giriş
Farklı yapıdaki kayaçların önce fiziksel olarak parçalanması daha sonrada kimyasal
olarak ayrışması ile oluşan ve kara yüzeyini farklı biçimde saran bitkilere besin
sağlayan canlı bir ortam olarak belirtilen toprak örtüsü, ülkemizde görülen büyük
iklim farklılıkları nedeniyle çok çeşitli tiplerde karşımıza çıkar. Genel olarak Türkiye'daki
toprak tiplerini iklim ve bitki örtüsüne bağlı olarak ortaya çıkan zonal, litolojik
jeomorfolojik yapıya bağlı olarak beliren intrazonal ve de horizonlaşma göstermeyen
taşınmış azonal olmak üzere başlıca üç grupta ele alabiliriz. Bunlardan ülkemizde
en fazla yayılış alanına sahip olanlar zonal topraklardır.
Kimi yerde kalın, kimi yerde ince bir tabaka halinde yüzeyi kaplayan topraklarımız
ülkemiz reliyef şartlarındaki olumsuzluk nedeniyle şiddetli olmak üzere erezyon
tehlikesi ile karşı karşıyadır. Buna bağlı olarak arazinin verim değeri düşmekte, barajlarımızın
dolması hızlanmakta dolayısıyla doğal denge bozulmaktadır. Erezyonunun
önlenmesi için yapılan çalışmalar ülkemizde henüz yetersizdir, bunda başlıca
neden reliyef koşullarıdır. Ancak alınacak bir dizi köklü tedbirler ile şiddetli olan
bu hareket yer yer yavaşlatılabilir, kısmende ortadan kaldırılabilir.
Ülkemizde tarım, hayvancılık ve ormancılık gibi ekonomik faaliyetler üzerinde etkili
olan toprak örtüsü, anakayanın dış amiller etkisi altında zaman süresi içinde
ufalanması neticesinde bulunduğu bio-klımatik ortamda gelişme göstererek meydana
gelen kimyasal bir terkiptir. Bu bakımdan toprak örtüsünün tam olarak ortaya
çıkmasında, diğer bir değişle toprak oluşumunda "Pedojenez" öncelikle bir taraftan
onu meydana getiren kayanın tabiatı, yerleştiği zeminin eğimi ve iklim elemanları
(sıcaklık, yağış) çok önemlidir. Ayrıca anakayanın parçalanması ile ufalanmış elemanların
kimyasal ayrışması gereklidir. Bunun içinde bitki örtüsüne ihtiyaç vardır.
Bu nedenle bitki örtüsünün fakir olduğu alanlarda toprak oluşumu çok geç ve zayıf
olurken örtüsünün gür, sık olduğu yerlerde oluşum kuvvetli ve daha çabuktur.
Ülkemiz coğrafi bölgelerinde yer alan topraklar birbirinden farklı özellikler gösteren
tiplerde karşımıza çıkar. Ülkemizde farklı toprak tiplerinin ortaya çıkışında başlıca
etken ise iklimdir.
Türkiye'de topraklar genel olarak zonal, azonal ve intrazonal topraklar olmak üzere
üç ana grupta ele alınır. Zonal topraklar iklim ve bitki örtüsüne bağlı olarak zonlaşma
gösterecek şekilde yayılırlar. İntrazonal topraklar anakaya yapısına jeomorfolojik
şartlara ve drenaja bağlı olarak teşekkül ederler. Azonal topraklar ise horizonlaşma
göstermeyen dış etkenler ile taşınmış alüvyon, kil ve moren depoları gibi dolgu
maddelerinden meydana gelmiş topraklardır.
Zonal toprak tipleri ülkemizde en geniş bir yayılma alanına sahiptir. Anadolu yarımadasının
kuzey, batı ve güneyinde diğer bir değişle Karadeniz, Ege, Akdeniz coğrafi
bölgelerimizde oldukça belirgin bir şekilde karşımıza çıkarlar. Bu topraklar fazla
yıkanmış suda eriyen kimyasal maddesi az, yer yer silisli potzalleşmiş yer yerde
demir oksit ve aliminyum oksit bileşiklerinin fazla olduğu lateritik asit karakterlidir.
Bu toprakların bir kısmı daha nemli olan kuzeydoğu ve güneybatı bölgelerimizde
değişik özellikler gösterecek şekilde (Pedalfer) görülürken bir kısmıda az asit fakat
kuvvetli alkalin şekilde (Podzol) yağışların daha az olduğu batı ve güney kesimlerde
dikkati çekerler.
Zonal topraklar ülkemizde kahverengi orman topraklar, kızıl kahverengi potzolik
topraklar ve kızıl renkli Akdeniz "Terra Rossa" toprak tiplerinden oluşurlar.
Karadeniz bölgemizde, Trakya kuzey batısında Istrancalarda, İç Batı Anadolu eşiği
üzerindeki dağlık yüksek alanlarda Güneydoğu Toroslar üzerinde dikkati çeken bu
tip topraklar ormanlık alanlarda görülürler. Koyu renkli olup organik madde bakımından
zengin olan bu topraklar asit reaksiyon gösterirler.
Bu tip genelde orman örtüsü ile kaplı dağların yüksek kısımlarında karşımıza çıkar.
Doğu Karadeniz dağlarında, Bolu dağlarının Aladağlar ile Alaçam dağlarında nemli
soğuk ortamlarda sarıçam, ladin ve kayın ormanları altında yaygınlık gösterirler.
Kuvvetli asit karakterli olan bu topraklar yıkanmış olduğundan besin maddeleri
yönünden fakirdir.
Kalker, marn, kil ve serpantinlerden oluşan kayaçlar üzerinde ve genelde güney
Marmara bölümü, Ege, Akdeniz bölgelerinde yayılma gösteren Terra-Rossa Toprakları
kil ve demiroksitler bakımından zengin topraklardır. Kayalık kalker arazi
üzerinde yer yer dikkati çeken uvala ile polye tabanlarında görülen bu toprakların
genelde Toros dağlarının 1000 m.'in üzerinde olan kesimlerinde organik maddelerin
fazla yer tutması nedeniyle renkler çok daha koyu kırmızıdır. Bu topraklar yer
yer verimli ziraat topraklarını meydana getirirler.
Ülkemizde yaygın olan bu zonal toprak tipleri dışında ayrıca daha küçük alanlarda
dikkati çeken zonal topraklar ile de karşılaşılır. Bunlar İç Anadolu ve Güneydoğu
Anadolu bölgelerimizde dikkati çekerler. Bunların başlıcaları; Kireçsiz kahverengi
topraklar, kırmızımsı kahverengi topraklar, çernozyom, sierozem, kahverengi step
toprakları ve kestane renkli kırmızımsı topraklardır. Bu tip toprakların görüldükleri
alanlarda yağışlar 300-600 mm. arasındadır. Bu topraklar organik madde bakımından
fakirdir. Bu topraklar alkalen karakterli olup; renkleri koyu kahve ile sarımsı
kahverengi arasındadır. Genelde kuru tarımın yoğun olarak yapıldığı ve toprakların
Erzurum-Kars yaylalar sahasında derinlikleri 1m.'yi bulan ve alt horizonlarında
yoğun kireç birikimi olanlar, çernozyumlar ise üzerinde boyları 1 m'yi geçen otlar
ile hayvancılık ekonomisinin geliştiği alanlar olarak karşımıza çıkar.
Bu topraklar ülkemizde pek fazla geniş alanlar kaplamazlar. Toplam yözölçümde
ancak % 10 kadar saha azonal toprak alanıdır. Vadi tabanları, delta sahaları ve hafif
eğimli yamaçlarda çökelmiş depo dolgularından meydana gelen bu topraklarda horizonlaşma
gözükmez.
Ülkemizde bu toprakların görüldüğü başlıca yerler; Çarşamba, Bafra, Seyhan, Ceyhan,
Asi, Göksu, Sakarya deltaları ile Küçük, Büyük Menderes ve Gediz, Bakırçay,
vadi olukları Muş, Erba, Niksar, Erzurum ovalarıdır. Bu sahalarda yer alan toprakların
fiziksel ve kimyasal özellikleri ise tamamen akarsuyun taşıdığı ana malzeme
ile yakından ilgilidir. Bu topraklar genelde iyi drene olmuş verim kabiliyeti yüksek
tarıma elverişli topraklardır. Bunun dışında dağların eteklerinde yamaçlar önlerinde
üst seviyelerden taşınan malzemenin biriktiği koluviyal depolar, ince ve iri unsurların
bir arada görüldüğü topraklar olarak dikkat çeker. Bu topraklarda yapı yamaç
gerisindeki yüksek kütlenin özelliklerini taşır. Bu sahalarda yer alan topraklarda
aşınmanın kuvveti dikey yönlü gelişmelerde önemli rol oynar, aşınmanın durduğu
dönemlerde büyük ölçüde ince unsurların birikimi sağlanır. Bu toprakların
bulunduğu alanlar ağaç tarımının yapıldığı alanlar ile ormanlık sahalar olarak karşımıza
çıkar. Ayrıca ülkemizde daha dar alanlarda görülen başka azonal toprak tipleride
vardır. Bunlar kolüvyol depolar halinde çökelmiş kıyı ve kara kumulllarına
tekabül ederler, kıyılarda ve iç kesimlerde görülürler.
Ülkemizde oldukça sınırlı alanlarda ortaya çıkan bu topraklar genelde aşınmanın
devamlı olduğu yüksek alanlar ile birikmenin fazla olduğu kesimlerde, yer yer kapalı
havzalarda taban suyunun yüksek olduğu alanlarda yer yerde ana kayaya bağlı
olarak görülürler.
Ülkemiz yüzölçümünün % 2'sini kaplayan bu toprakların yüksek yamaçlar önünde
uzananlar kumlu, çakıllı olarak filiş serileri ile volkanik sahalar üzerinde gelişme
gösterirler. Toros dağlarının eteklerinde İç Anadolu bölgesinde (Karacadağ, Ürgüp,
Nevşehir) göller yöresinde (Gölcük) İzmir-Foça çevresinde belirgin bir şekilde karşımıza
çıkan topraklarda Kum oranı çok yüksektir. Anakayaya bağlı olarak gelişenleri
ise rendzina "kalker" ve grumusol "kil marn" toprakları olarak belirlenirler.
Rendzina toprakları ülkemizde yumuşak kireç taşının yaygın olduğu alanlarda görülür.
İç Anadolu, Ege ve Doğu Anadolu bölgelerinde en fazla dikkati çeken bu topraklar
genellikle tahıl üretimi için çok elverişlidir.
Grumusol topraklar ise killi, kireçli, marnlı depolara bağlı olarak gelişme gösterirler.
Türkiye'de dikkati çektikleri alanlar ise Trakya'da Ergene havzası Güney Marmara
bölümünde Bursa-Karacabey arası, Muş ovası ve Konya havzasının bazı kesimleridir.
Kil oranının yüksek olduğu bu topraklar aynı zamanda koyu renkli ağır
bünyelidir. Yaz döneminde kuruduklarında bu topraklarda yer 2-3 cm. genişliğinde
ve 50-75 cm. derinliğinde çatlaklar meydana gelir. Organik madde bakımından
zengin olan grumusol topraklar tarımsal faaliyetler için elverişlidir.
Bunun dışında ülkemizdeki diğer intrazonal topraklar ise kurak iklim şartları ile kapalı
drenaj sisteminin bulunduğu yerlerde ve anakayada tuz oranının fazla olduğu
kesimlerde gelişme gösterirler. Bu tip topraklar içinde en fazla yer kaplayan ve dikkati
çekenler solonçak "Tuzlu Toprak" lardır. İç Anadoluda Konya havzasında Akgöl,
Çumura çevrelerinde, Erzurum ovasının merkezi kesimde Küçük ve Büyük
Menderes deltalarının denize yakın olan bölümlerinde görülürler. Bu sahalarda
topraklarda taban suyundaki sülfat ve klorür tuzlarının kapilerite ile yüzeye çıkması
sonucunda yer yer beyaz renkli lekeler görülür. Ayrıca toprak yüzeyinde şişmeden
dolayı ortaya çıkan kabarıklıklarda dikkati çeker. Diğer İntrazonal topraklar
içinde dar sahalarda görülenler ise bileşimlerinde genelde sodyum ve karbonatların
hakim olduğu alkali topraklar çorak "Tuzlu-Alkalı" topraklar tabansuyu seviyesinin
yüksek olduğu hidromorfik topraklar yüksek dağlık alanlarda orman sınırının
üzerindeki dağ çayırları ve göl kenarlarında görülen turbabalık topraklar olmak
üzere belirlenir.
Günümüzde ülkemizdeki toprakları çok yakından ilgilendiren en önemli konu
erezyondur. Bu bakımdan Türkiye dünya ülkeleri içinde erezyonun en fazla görüldüğü
memleketlerden birisidir. Ülkemiz topraklarının yarısına, yakın bölümü erez-
yon ile karşı karşıyadır. Toprakların aşınıp süpürülmesi anlamına gelen erezyon
olayında en önemli etken ülkemizin arızalı ve eğim değerleri çok yüksek bir jeomorfolojik
yapıya sahip olmasıdır. Eğimli alanlarda çok hızlı hareket eden sel suları önce
doğal bitki örtüsünü daha sonrada zaten ince olan toprak tabakasını da kolaylıkla
tahrip eder. Aşağı seviyelerde gelişi güzel bir şekilde biriken bu maddeler akarsular
vasıtası ile de denizlere taşınır ki ülkemizde her yıl bu şekilde kaybolan toprağın
miktarı 400 milyon ton civarındadır.
Ayrıca az yağışlı ve kurak devreleri uzun olan İç ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde
görülen şiddetli rüzgarlarda toprağın süpürülmesine erezyona uğramasına
neden olur. Bu bakımdan ülkemizde erezyonu oluşturan nedenleri reliyef şartları,
yanlış arazi kullanımı, doğal bitki örtüsünün bilinçsizce tahribi, iklim, anakayanın
yapısı olarak özetliyebiliriz.
İşte bu nedenler neticesinde ortaya çıkan erezyon ülkemiz arazilerinde verimin
düşmesine, barajlarımızın siltasyon ile kısa süre içinde dolmasına, topobiyo-klımatik
ortamın bozulmasına neden olur.
Bütün bunların dışında erezyonun ülkemizde bu derecede şiddetlenmesinin bir
başka nedeninin son yıllarda görülen nüfus artış hızındaki fazlalık olduğunuda belirtemiz
gerekir. Gerçekten ülkemiz topraklarımız üzerindeki erezyon nüfus artışı
ile doğru orantılı olarak artmıştır. Nüfusun artması ile yeni tarım alanları ile mera
sahaları için özellikle ormanlardan, eğimli sahalardan çevirmeler yapılarak yamaçlar
kullanıma açılmış ve böylecede erezyon hızlandırılmıştır. Diğer taraftan artan
nüfus için yeni yerleşim alanlarına ihtiyaç duyulması beraberinde çarpık bir yerleşim
biçimini (gece kondu) getirmiş doğanın dengesi bozulmuştur. Topraklarımızı
tehdit eden bu büyük tehlikelerden kurtulmak için öncelikle toprak arazi kabiliyet
sınıflarının tesbit edilmesi ve kullanım biçiminin ona göre yeniden düzenlenmesi
gereklidir. Sulamanın mümkün olamayacağı kesinleşmiş araziler mutlak olarak
mera haline getirilmeli aşırı otlatma ordan kaldırılmalıdır. Bunun dışında köylünün
tarım arazilerini kullanma şekilleri modern metotlar ve erezyonun zararları ehliyetli
kişilerce kırsal kesimde yaşayanlara anlatılmalıdır. Ayrıca ağaçlandırma çalışmalarına
kamu ve özel kuruluşlarca büyük destekler verilmelidir.
Bitkilerin büyük çoğunluğu için gerekli olan toprak örtüsü ülkemizde farklı tipler gösterecek
şekilde karşımıza çıkar. Bunun başlıca nedeni kaya tabiatı, reliyef ve iklim özellikleridir. Ülkemizde
yerküre üzerinde görülen başlıca toprak tiplerinin hemen hepsi mevcuttur. Türkiye'de
zonal toprak tipleri alan bakımından en geniş sahayı kaplar. Zonal toprak tiplerinden
pedalferler daha nemli olan kıyı bölgelerimizde dikkat çekerken pedolkerler ise klimatik bakımdan
daha kurak alanlarda görülürler. Toprak örtüsünün oluşumu ve bu örtünün kalınlığı
inceliği diğer bir değişle horizonlaşma pedojenez şartlarına ve süresine bağlıdır. Topraklar
genelde A.B.C. olmak üzere üç horizondan meydana gelirler. A horizonu yıkanma zonu olarak
karşımıza çıkar. Çürümüş yaprak ve organik enkazın oluşturduğu ortam koyu bir renktedir.
Buraya üst toprak adı da verilir. B horizonu birikme zonudur ve alt toprak diğer bir değişle
esas toprak olarak belirlenir. C horizonu çözülmeye uğramış fakat gerçek toprak haline geçememiş
anakayayı gösterir. C horizonun altında anakayaya geçilir. Bitkileri besleyen A horizyonudur,
bu zonun herhangi bir nedenle tahrip edilerek ortadan kalkması toprakların ile
fakirleşmesine yol açar. İşte bu noktada topraklarımız için çok büyük bir tehlike olan erezyon
olayı ile karşı karşıya kalınır. Türkiye bu konuda dünya ülkeleri arasında önde gelenler arasındadır.
Bu nedenle de toprağımızı koruma yöntemlerine büyük önem vermemiz gerekir.
1. Lateritik topraklar aşağıdaki bölgelerimizden hangisinde en çok görülürler?
A. Akdeniz bölgesinde Adana bölümünde
B. Doğu Anadolu bölgesinde Tuz Gölü bölümünde
C. Ege Bölgesinde İç Batı Anadolu eşiğinde
D. Karadeniz Bölgesinde Doğu Bölümünde
E. Marmara Bölgesinde Güney Bölümünde
2. Terra-Rossa toprakları aşağıdaki bölgelerimizden hangisinde en fazla yayılış
alanına sahiptir?
A. Doğu Anadolu Bölgesi
B. İç Anadolu Bölgesi
C. Karadeniz Bölgesi
D. Akdeniz Bölgesi
E. Hiçbiri
3. Doğu Anadolunun Kuzeydoğu kesiminde Erzurum, Kars yörelerinde aşağıdaki
topraklardan hangisi daha çok dikkati çeker?
A. Kızıl kahverengi topraklar
B. Kireçsiz kahverengi topraklar
C. Rendzina Toprakları
D. Çernozyum Toprakları
E. Solonçak Toprakları
4. Aşağıdaki faktörlerden hangisi toprak örtüsünün teşekküllerinde etkili değildir?
A. Anakaya
B. İklim
C. Bitki Örtüsü
D. Tarımsal Faaliyetler
E. Zaman
5. Ülkemiz topraklarında üzerinde dikkat ile durulması gereken konulardan
biri olan erezyonla mücadelede aşağıdaki önlemlerden hangisi daha az önemlidir?
A. Köylüler modern metotlar yönünden bilinçlendirilmeli
B. Nüfus artışı önlenmeli
C. Aşırı otlatma problemi halledilmeli
D. Arazi sınıflandırılması yapılmalı
E. Barajlar yapılmalı
Atalay, İ. Türkiye Coğrafyası, Ege Üniversitesi Yayınları. İzmir, 1994.
Toprak Coğrafyası, Ege Üniversitesi Yayınları. İzmir, 1989.
Erinç, S. Vejetasyon Coğrafyası, İstanbul Üniversitesi Yayınları. İstanbul, 1977.
Mater, B. Toprak Oluşumu, Erezyon ve Koruması. İstanbul Üniversitesi Yayınları.
İstanbul, 1986.
Oakes, H. Türkiye Toprakları, Türk Ziraat Mühendisleri Birliği Yayınları Ankara,
1958.
Tarih: 2016-03-02 01:56:22 Kategori: Sözlük
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Türkiye'nin Toprak Özellikleri Nedir
Bu Yazıda Neler Var:
Yazar
Prof.Dr. Selâmi GÖZENÇ
1. Giriş
Farklı yapıdaki kayaçların önce fiziksel olarak parçalanması daha sonrada kimyasal
olarak ayrışması ile oluşan ve kara yüzeyini farklı biçimde saran bitkilere besin
sağlayan canlı bir ortam olarak belirtilen toprak örtüsü, ülkemizde görülen büyük
iklim farklılıkları nedeniyle çok çeşitli tiplerde karşımıza çıkar. Genel olarak Türkiye'daki
toprak tiplerini iklim ve bitki örtüsüne bağlı olarak ortaya çıkan zonal, litolojik
jeomorfolojik yapıya bağlı olarak beliren intrazonal ve de horizonlaşma göstermeyen
taşınmış azonal olmak üzere başlıca üç grupta ele alabiliriz. Bunlardan ülkemizde
en fazla yayılış alanına sahip olanlar zonal topraklardır.
Kimi yerde kalın, kimi yerde ince bir tabaka halinde yüzeyi kaplayan topraklarımız
ülkemiz reliyef şartlarındaki olumsuzluk nedeniyle şiddetli olmak üzere erezyon
tehlikesi ile karşı karşıyadır. Buna bağlı olarak arazinin verim değeri düşmekte, barajlarımızın
dolması hızlanmakta dolayısıyla doğal denge bozulmaktadır. Erezyonunun
önlenmesi için yapılan çalışmalar ülkemizde henüz yetersizdir, bunda başlıca
neden reliyef koşullarıdır. Ancak alınacak bir dizi köklü tedbirler ile şiddetli olan
bu hareket yer yer yavaşlatılabilir, kısmende ortadan kaldırılabilir.
Ülkemizde tarım, hayvancılık ve ormancılık gibi ekonomik faaliyetler üzerinde etkili
olan toprak örtüsü, anakayanın dış amiller etkisi altında zaman süresi içinde
ufalanması neticesinde bulunduğu bio-klımatik ortamda gelişme göstererek meydana
gelen kimyasal bir terkiptir. Bu bakımdan toprak örtüsünün tam olarak ortaya
çıkmasında, diğer bir değişle toprak oluşumunda "Pedojenez" öncelikle bir taraftan
onu meydana getiren kayanın tabiatı, yerleştiği zeminin eğimi ve iklim elemanları
(sıcaklık, yağış) çok önemlidir. Ayrıca anakayanın parçalanması ile ufalanmış elemanların
kimyasal ayrışması gereklidir. Bunun içinde bitki örtüsüne ihtiyaç vardır.
Bu nedenle bitki örtüsünün fakir olduğu alanlarda toprak oluşumu çok geç ve zayıf
olurken örtüsünün gür, sık olduğu yerlerde oluşum kuvvetli ve daha çabuktur.
Ülkemiz coğrafi bölgelerinde yer alan topraklar birbirinden farklı özellikler gösteren
tiplerde karşımıza çıkar. Ülkemizde farklı toprak tiplerinin ortaya çıkışında başlıca
etken ise iklimdir.
2. Toprak Tipleri
Türkiye'de topraklar genel olarak zonal, azonal ve intrazonal topraklar olmak üzere
üç ana grupta ele alınır. Zonal topraklar iklim ve bitki örtüsüne bağlı olarak zonlaşma
gösterecek şekilde yayılırlar. İntrazonal topraklar anakaya yapısına jeomorfolojik
şartlara ve drenaja bağlı olarak teşekkül ederler. Azonal topraklar ise horizonlaşma
göstermeyen dış etkenler ile taşınmış alüvyon, kil ve moren depoları gibi dolgu
maddelerinden meydana gelmiş topraklardır.
2.1. Zonal Topraklar
Zonal toprak tipleri ülkemizde en geniş bir yayılma alanına sahiptir. Anadolu yarımadasının
kuzey, batı ve güneyinde diğer bir değişle Karadeniz, Ege, Akdeniz coğrafi
bölgelerimizde oldukça belirgin bir şekilde karşımıza çıkarlar. Bu topraklar fazla
yıkanmış suda eriyen kimyasal maddesi az, yer yer silisli potzalleşmiş yer yerde
demir oksit ve aliminyum oksit bileşiklerinin fazla olduğu lateritik asit karakterlidir.
Bu toprakların bir kısmı daha nemli olan kuzeydoğu ve güneybatı bölgelerimizde
değişik özellikler gösterecek şekilde (Pedalfer) görülürken bir kısmıda az asit fakat
kuvvetli alkalin şekilde (Podzol) yağışların daha az olduğu batı ve güney kesimlerde
dikkati çekerler.
Zonal topraklar ülkemizde kahverengi orman topraklar, kızıl kahverengi potzolik
topraklar ve kızıl renkli Akdeniz "Terra Rossa" toprak tiplerinden oluşurlar.
2.1.1. Kahverengi Orman Toprakları
Karadeniz bölgemizde, Trakya kuzey batısında Istrancalarda, İç Batı Anadolu eşiği
üzerindeki dağlık yüksek alanlarda Güneydoğu Toroslar üzerinde dikkati çeken bu
tip topraklar ormanlık alanlarda görülürler. Koyu renkli olup organik madde bakımından
zengin olan bu topraklar asit reaksiyon gösterirler.
2.1.2. Kızıl Kahverengi Podzolojik Topraklar
Bu tip genelde orman örtüsü ile kaplı dağların yüksek kısımlarında karşımıza çıkar.
Doğu Karadeniz dağlarında, Bolu dağlarının Aladağlar ile Alaçam dağlarında nemli
soğuk ortamlarda sarıçam, ladin ve kayın ormanları altında yaygınlık gösterirler.
Kuvvetli asit karakterli olan bu topraklar yıkanmış olduğundan besin maddeleri
yönünden fakirdir.
2.1.3. Kızıl Renkli Akdeniz "Terra-Rossa" Toprakları
Kalker, marn, kil ve serpantinlerden oluşan kayaçlar üzerinde ve genelde güney
Marmara bölümü, Ege, Akdeniz bölgelerinde yayılma gösteren Terra-Rossa Toprakları
kil ve demiroksitler bakımından zengin topraklardır. Kayalık kalker arazi
üzerinde yer yer dikkati çeken uvala ile polye tabanlarında görülen bu toprakların
genelde Toros dağlarının 1000 m.'in üzerinde olan kesimlerinde organik maddelerin
fazla yer tutması nedeniyle renkler çok daha koyu kırmızıdır. Bu topraklar yer
yer verimli ziraat topraklarını meydana getirirler.
Ülkemizde yaygın olan bu zonal toprak tipleri dışında ayrıca daha küçük alanlarda
dikkati çeken zonal topraklar ile de karşılaşılır. Bunlar İç Anadolu ve Güneydoğu
Anadolu bölgelerimizde dikkati çekerler. Bunların başlıcaları; Kireçsiz kahverengi
topraklar, kırmızımsı kahverengi topraklar, çernozyom, sierozem, kahverengi step
toprakları ve kestane renkli kırmızımsı topraklardır. Bu tip toprakların görüldükleri
alanlarda yağışlar 300-600 mm. arasındadır. Bu topraklar organik madde bakımından
fakirdir. Bu topraklar alkalen karakterli olup; renkleri koyu kahve ile sarımsı
kahverengi arasındadır. Genelde kuru tarımın yoğun olarak yapıldığı ve toprakların
Erzurum-Kars yaylalar sahasında derinlikleri 1m.'yi bulan ve alt horizonlarında
yoğun kireç birikimi olanlar, çernozyumlar ise üzerinde boyları 1 m'yi geçen otlar
ile hayvancılık ekonomisinin geliştiği alanlar olarak karşımıza çıkar.
2.2. Azonal Topraklar
Bu topraklar ülkemizde pek fazla geniş alanlar kaplamazlar. Toplam yözölçümde
ancak % 10 kadar saha azonal toprak alanıdır. Vadi tabanları, delta sahaları ve hafif
eğimli yamaçlarda çökelmiş depo dolgularından meydana gelen bu topraklarda horizonlaşma
gözükmez.
Ülkemizde bu toprakların görüldüğü başlıca yerler; Çarşamba, Bafra, Seyhan, Ceyhan,
Asi, Göksu, Sakarya deltaları ile Küçük, Büyük Menderes ve Gediz, Bakırçay,
vadi olukları Muş, Erba, Niksar, Erzurum ovalarıdır. Bu sahalarda yer alan toprakların
fiziksel ve kimyasal özellikleri ise tamamen akarsuyun taşıdığı ana malzeme
ile yakından ilgilidir. Bu topraklar genelde iyi drene olmuş verim kabiliyeti yüksek
tarıma elverişli topraklardır. Bunun dışında dağların eteklerinde yamaçlar önlerinde
üst seviyelerden taşınan malzemenin biriktiği koluviyal depolar, ince ve iri unsurların
bir arada görüldüğü topraklar olarak dikkat çeker. Bu topraklarda yapı yamaç
gerisindeki yüksek kütlenin özelliklerini taşır. Bu sahalarda yer alan topraklarda
aşınmanın kuvveti dikey yönlü gelişmelerde önemli rol oynar, aşınmanın durduğu
dönemlerde büyük ölçüde ince unsurların birikimi sağlanır. Bu toprakların
bulunduğu alanlar ağaç tarımının yapıldığı alanlar ile ormanlık sahalar olarak karşımıza
çıkar. Ayrıca ülkemizde daha dar alanlarda görülen başka azonal toprak tipleride
vardır. Bunlar kolüvyol depolar halinde çökelmiş kıyı ve kara kumulllarına
tekabül ederler, kıyılarda ve iç kesimlerde görülürler.
2.3. İntrozonal Topraklar
Ülkemizde oldukça sınırlı alanlarda ortaya çıkan bu topraklar genelde aşınmanın
devamlı olduğu yüksek alanlar ile birikmenin fazla olduğu kesimlerde, yer yer kapalı
havzalarda taban suyunun yüksek olduğu alanlarda yer yerde ana kayaya bağlı
olarak görülürler.
Ülkemiz yüzölçümünün % 2'sini kaplayan bu toprakların yüksek yamaçlar önünde
uzananlar kumlu, çakıllı olarak filiş serileri ile volkanik sahalar üzerinde gelişme
gösterirler. Toros dağlarının eteklerinde İç Anadolu bölgesinde (Karacadağ, Ürgüp,
Nevşehir) göller yöresinde (Gölcük) İzmir-Foça çevresinde belirgin bir şekilde karşımıza
çıkan topraklarda Kum oranı çok yüksektir. Anakayaya bağlı olarak gelişenleri
ise rendzina "kalker" ve grumusol "kil marn" toprakları olarak belirlenirler.
Rendzina toprakları ülkemizde yumuşak kireç taşının yaygın olduğu alanlarda görülür.
İç Anadolu, Ege ve Doğu Anadolu bölgelerinde en fazla dikkati çeken bu topraklar
genellikle tahıl üretimi için çok elverişlidir.
Grumusol topraklar ise killi, kireçli, marnlı depolara bağlı olarak gelişme gösterirler.
Türkiye'de dikkati çektikleri alanlar ise Trakya'da Ergene havzası Güney Marmara
bölümünde Bursa-Karacabey arası, Muş ovası ve Konya havzasının bazı kesimleridir.
Kil oranının yüksek olduğu bu topraklar aynı zamanda koyu renkli ağır
bünyelidir. Yaz döneminde kuruduklarında bu topraklarda yer 2-3 cm. genişliğinde
ve 50-75 cm. derinliğinde çatlaklar meydana gelir. Organik madde bakımından
zengin olan grumusol topraklar tarımsal faaliyetler için elverişlidir.
Bunun dışında ülkemizdeki diğer intrazonal topraklar ise kurak iklim şartları ile kapalı
drenaj sisteminin bulunduğu yerlerde ve anakayada tuz oranının fazla olduğu
kesimlerde gelişme gösterirler. Bu tip topraklar içinde en fazla yer kaplayan ve dikkati
çekenler solonçak "Tuzlu Toprak" lardır. İç Anadoluda Konya havzasında Akgöl,
Çumura çevrelerinde, Erzurum ovasının merkezi kesimde Küçük ve Büyük
Menderes deltalarının denize yakın olan bölümlerinde görülürler. Bu sahalarda
topraklarda taban suyundaki sülfat ve klorür tuzlarının kapilerite ile yüzeye çıkması
sonucunda yer yer beyaz renkli lekeler görülür. Ayrıca toprak yüzeyinde şişmeden
dolayı ortaya çıkan kabarıklıklarda dikkati çeker. Diğer İntrazonal topraklar
içinde dar sahalarda görülenler ise bileşimlerinde genelde sodyum ve karbonatların
hakim olduğu alkali topraklar çorak "Tuzlu-Alkalı" topraklar tabansuyu seviyesinin
yüksek olduğu hidromorfik topraklar yüksek dağlık alanlarda orman sınırının
üzerindeki dağ çayırları ve göl kenarlarında görülen turbabalık topraklar olmak
üzere belirlenir.
3. Toprak Erezyonu
Günümüzde ülkemizdeki toprakları çok yakından ilgilendiren en önemli konu
erezyondur. Bu bakımdan Türkiye dünya ülkeleri içinde erezyonun en fazla görüldüğü
memleketlerden birisidir. Ülkemiz topraklarının yarısına, yakın bölümü erez-
yon ile karşı karşıyadır. Toprakların aşınıp süpürülmesi anlamına gelen erezyon
olayında en önemli etken ülkemizin arızalı ve eğim değerleri çok yüksek bir jeomorfolojik
yapıya sahip olmasıdır. Eğimli alanlarda çok hızlı hareket eden sel suları önce
doğal bitki örtüsünü daha sonrada zaten ince olan toprak tabakasını da kolaylıkla
tahrip eder. Aşağı seviyelerde gelişi güzel bir şekilde biriken bu maddeler akarsular
vasıtası ile de denizlere taşınır ki ülkemizde her yıl bu şekilde kaybolan toprağın
miktarı 400 milyon ton civarındadır.
Ayrıca az yağışlı ve kurak devreleri uzun olan İç ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde
görülen şiddetli rüzgarlarda toprağın süpürülmesine erezyona uğramasına
neden olur. Bu bakımdan ülkemizde erezyonu oluşturan nedenleri reliyef şartları,
yanlış arazi kullanımı, doğal bitki örtüsünün bilinçsizce tahribi, iklim, anakayanın
yapısı olarak özetliyebiliriz.
İşte bu nedenler neticesinde ortaya çıkan erezyon ülkemiz arazilerinde verimin
düşmesine, barajlarımızın siltasyon ile kısa süre içinde dolmasına, topobiyo-klımatik
ortamın bozulmasına neden olur.
Bütün bunların dışında erezyonun ülkemizde bu derecede şiddetlenmesinin bir
başka nedeninin son yıllarda görülen nüfus artış hızındaki fazlalık olduğunuda belirtemiz
gerekir. Gerçekten ülkemiz topraklarımız üzerindeki erezyon nüfus artışı
ile doğru orantılı olarak artmıştır. Nüfusun artması ile yeni tarım alanları ile mera
sahaları için özellikle ormanlardan, eğimli sahalardan çevirmeler yapılarak yamaçlar
kullanıma açılmış ve böylecede erezyon hızlandırılmıştır. Diğer taraftan artan
nüfus için yeni yerleşim alanlarına ihtiyaç duyulması beraberinde çarpık bir yerleşim
biçimini (gece kondu) getirmiş doğanın dengesi bozulmuştur. Topraklarımızı
tehdit eden bu büyük tehlikelerden kurtulmak için öncelikle toprak arazi kabiliyet
sınıflarının tesbit edilmesi ve kullanım biçiminin ona göre yeniden düzenlenmesi
gereklidir. Sulamanın mümkün olamayacağı kesinleşmiş araziler mutlak olarak
mera haline getirilmeli aşırı otlatma ordan kaldırılmalıdır. Bunun dışında köylünün
tarım arazilerini kullanma şekilleri modern metotlar ve erezyonun zararları ehliyetli
kişilerce kırsal kesimde yaşayanlara anlatılmalıdır. Ayrıca ağaçlandırma çalışmalarına
kamu ve özel kuruluşlarca büyük destekler verilmelidir.
Özet
Bitkilerin büyük çoğunluğu için gerekli olan toprak örtüsü ülkemizde farklı tipler gösterecek
şekilde karşımıza çıkar. Bunun başlıca nedeni kaya tabiatı, reliyef ve iklim özellikleridir. Ülkemizde
yerküre üzerinde görülen başlıca toprak tiplerinin hemen hepsi mevcuttur. Türkiye'de
zonal toprak tipleri alan bakımından en geniş sahayı kaplar. Zonal toprak tiplerinden
pedalferler daha nemli olan kıyı bölgelerimizde dikkat çekerken pedolkerler ise klimatik bakımdan
daha kurak alanlarda görülürler. Toprak örtüsünün oluşumu ve bu örtünün kalınlığı
inceliği diğer bir değişle horizonlaşma pedojenez şartlarına ve süresine bağlıdır. Topraklar
genelde A.B.C. olmak üzere üç horizondan meydana gelirler. A horizonu yıkanma zonu olarak
karşımıza çıkar. Çürümüş yaprak ve organik enkazın oluşturduğu ortam koyu bir renktedir.
Buraya üst toprak adı da verilir. B horizonu birikme zonudur ve alt toprak diğer bir değişle
esas toprak olarak belirlenir. C horizonu çözülmeye uğramış fakat gerçek toprak haline geçememiş
anakayayı gösterir. C horizonun altında anakayaya geçilir. Bitkileri besleyen A horizyonudur,
bu zonun herhangi bir nedenle tahrip edilerek ortadan kalkması toprakların ile
fakirleşmesine yol açar. İşte bu noktada topraklarımız için çok büyük bir tehlike olan erezyon
olayı ile karşı karşıya kalınır. Türkiye bu konuda dünya ülkeleri arasında önde gelenler arasındadır.
Bu nedenle de toprağımızı koruma yöntemlerine büyük önem vermemiz gerekir.
Değerlendirme Soruları
1. Lateritik topraklar aşağıdaki bölgelerimizden hangisinde en çok görülürler?
A. Akdeniz bölgesinde Adana bölümünde
B. Doğu Anadolu bölgesinde Tuz Gölü bölümünde
C. Ege Bölgesinde İç Batı Anadolu eşiğinde
D. Karadeniz Bölgesinde Doğu Bölümünde
E. Marmara Bölgesinde Güney Bölümünde
2. Terra-Rossa toprakları aşağıdaki bölgelerimizden hangisinde en fazla yayılış
alanına sahiptir?
A. Doğu Anadolu Bölgesi
B. İç Anadolu Bölgesi
C. Karadeniz Bölgesi
D. Akdeniz Bölgesi
E. Hiçbiri
3. Doğu Anadolunun Kuzeydoğu kesiminde Erzurum, Kars yörelerinde aşağıdaki
topraklardan hangisi daha çok dikkati çeker?
A. Kızıl kahverengi topraklar
B. Kireçsiz kahverengi topraklar
C. Rendzina Toprakları
D. Çernozyum Toprakları
E. Solonçak Toprakları
4. Aşağıdaki faktörlerden hangisi toprak örtüsünün teşekküllerinde etkili değildir?
A. Anakaya
B. İklim
C. Bitki Örtüsü
D. Tarımsal Faaliyetler
E. Zaman
5. Ülkemiz topraklarında üzerinde dikkat ile durulması gereken konulardan
biri olan erezyonla mücadelede aşağıdaki önlemlerden hangisi daha az önemlidir?
A. Köylüler modern metotlar yönünden bilinçlendirilmeli
B. Nüfus artışı önlenmeli
C. Aşırı otlatma problemi halledilmeli
D. Arazi sınıflandırılması yapılmalı
E. Barajlar yapılmalı
Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar
Atalay, İ. Türkiye Coğrafyası, Ege Üniversitesi Yayınları. İzmir, 1994.
Toprak Coğrafyası, Ege Üniversitesi Yayınları. İzmir, 1989.
Erinç, S. Vejetasyon Coğrafyası, İstanbul Üniversitesi Yayınları. İstanbul, 1977.
Mater, B. Toprak Oluşumu, Erezyon ve Koruması. İstanbul Üniversitesi Yayınları.
İstanbul, 1986.
Oakes, H. Türkiye Toprakları, Türk Ziraat Mühendisleri Birliği Yayınları Ankara,
1958.
Tarih: 2016-03-02 01:56:22 Kategori: Sözlük
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx